Sermest
Sevgili okur;
İyileşmek kavramı. Ne kadar somut ve soyut, resmen bir ambivalans. Bizi ne iyileştirir? Bilir misin okur, sevgi somut iyileştirmeyi ruha belki hak görür ama o soyut iyileştirme! Sevgili okur; hayatta öyle durumlar vardır ki, en korktuğumuzla baş başa kalırız. Öyle durumlar vardır ki, en inandığımız kanatlarımızı kırar, öyle anlar vardır ki, zihnin seni gördüğün gerçeği reddetmeye iter. Ve öyle durumlar vardır ki, bazen seni senden iyi bildiğini sanırlar. Kelimeler çok güçlüdür okur, "sanırlar" demek bile "sanrı" gerçek olmayan inancı verir :)
*Sermest: Esrik, sarhoş. Başı dönmüş, kendinden geçmiş.
Bir kuş; gitmiş insan sesine konmuş, onda bulduğunu sanırmış kendiliğini. O kadar acınası hâldeymiş ki, gördüğü ilk benzerliği kendi sanırmış! Ah alaycı kuş; senin esaretin, senin özgürlüğün, senin karanlığın, hepsi senin ruhundandır! Bir başkası seni karanlığa gömerken sen, karanlıktan çekip çıkardığını sanıyorsun. Alaycı kuş; gökyüzünün sahibi aynıyken aldığın güneşi de, karanlığı da veren aynıdır.
Gerçek esareti veren, gökyüzünün sahibidir ve her parmaklık, özgür kılmaz insanı. Parmaklıkların kapattığı gün ışığı, seni kendinle yalnız bırakır. Alaycı kuşun tek özelliği "sosyalce ötmek" olmaz artık.
Parmaklığın verdiği esaret onu düşündürür, onu belki de "o" yapar. Hayat, öyle bir hâle sokar ki kuşu, kuş umudun ne olduğunu boğulmadan öğrenemez! Kuş, yanacak ve kül olacak ağıtlarını bırakıp mantığa ilerleyecek. Kuş, muhakemesini kaybedecek. Yazık; defalarca kez anlatsan bile saat, asla istediğin zamanı göstermeyecek. Âşığın inancına sual etmeli, değer mi? Haklıymış bir yanım, hakkın bize vadettiği günler doğmayacaktı. Âşıklar kullandıkları kelimelerin ağırlıklarını anladıklarında, "aşk" kavramının uğrunda her şeyin feda edildiğini hissettiklerinde, sahip olduklarını atmak yerine onardıklarında âşık olacaklar. Dönemine kafa tutan her âşık bilir ki; yetiştirdikleri aşk, düzene ve topluma yenik düşer. Yeri gelecek; aşkın azametine sürgü çekmeni isteyecek, yeri gelecek; büyütmeni de küçültmeni de isteyecek ve yeri gelecek; sev diyecek. Yeri gelecek; senden öte yol görmeyen, başkalarının haber kuşu olacak, bütün yollar hatırasında!
"Âşık gülü aldı eline, verdi sevgiliye.
Gül onun serzenişineydi.
Gülün yatıştırdığı serzeniş, diken oldu, alışkanlığın getirisi mutluluk silah oldu.
Diken, yüreği kanattı.
Yürekte yara oldu.
Yarada bir çiçek açtı, ölüm çiçeği."
*Serzenişin yatıştırılma ihtiyacı, onu bu ihtiyacı gidermeye zorladı. Bu zorlama, onu bağımlı yaptı. Onun bağımlılığı yüreği kanattı çünkü ilacını alamadıkça kanamaya devam edecekti. Kanadıkça sözler kuruttu, sesler kabuk bağlattı ve aranılan beden, yeniden yaraladı. Bu yara, ölüm çiçeği ile son bulacaktı. Aynı bazı hikâyelerin son bulduğu gibi. Bazen vazgeçilmez olmamız vazgeçmez olmamızda yatmıyor çünkü roller değişmezse, koşullardan biri değiştiği an hikâye biter :)
Uyan alaycı kuş! kendini ve bizi kaybettin. Sahip olduğumuzu sandığım küçük sevgimizin topluma serzenişlerini yatıştırdın, "herkes" oldu sevgimiz. Anlatamıyorum, sevda saatlerinden ve bahşedilmiş gecelerden sonra insan nasıl da hayatına ve sevdasına devam eder? Lâkin sevgili, sevdaya aşıksa bizim aşkımız idealar dünyasından farksız kalır. Ah o sevda saatleri, bana güven nağmesinin sevdadan daha önemli olduğunu kazıyan o saatler! Gözlerimden yaş gelerek yazsam bu satırları ne alâ, yüreğimdekini susturamadıktan sonra. Bu dünyadaki her şey, yaşamı ve ölümü gizlemek için yapılan bir aldatmacaymış meğer, tıpkı gecelerimize ettiğin o ihanet gibi! Benim yüzümden bitirmişsin, ne yaptığını bilmediğimi mi sanıyorsun? İhanetti aşkı teşvik eden, bitirmeye. İhanetti masum niyetlerin ve derin arzuların katili. Anlaşılacak bir gün, ihanetin bedende değil düşüncede başladığı.